Ülkemiz 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremle yıkıldı, yasa boğulduk. Bu depremden aktif olarak on ilimiz etkilenirken can kaybı ellibinlere ulaştı. Ne yazarsak yazalım, ne görürsek görelim, ne duyarsak duyalım kelimelerin yetersiz kaldığı bir durum. Yıkılan binalar, yok alan yuvalar, kayıplar, yaralılar ; insanı dehşete düşüren görüntüler çıkardı karşımıza …
Bu arada milletimizin hamiyetperverliği, duyarlılığı insanı duygulandırır, onurlandırılır nitelikteydi…
Tüm yaşananlardan sonra sınır kapılarında, havaalanlarında müteahhitlerin kaçarken yakalandıklarını gördük. Okuduğum bir gazete haberinde depremlerin ağır yıkım yarattığı Adıyaman’da Belediye Meclisi İmar Komisyonu Başkanı Mehmet Gaffar Kingir’in, bir yapı denetim şirketinin ortağı olduğunu, denetlemekle yükümlü olduğu binaları denetlemediği için 2021 yılında ceza aldığını yazıyordu.
1999 depreminden başlayarak günümüze kadar olan depremleri inceleyin ; kötü inşaatlar yapan müteahhitlere, projeleri imzalayan mühendislere ne ‘’olduğunu’’ değil, ne ‘’olmadığını’’ görecek, siyasilerin olaylar karşısındaki duyarsızlıklarına hayret edeceksiniz.(Bknz;https://m.bianet.org/bianet/insan-haklari/274315-turkiye-de-deprem-davalari-ikinci-bir-enkaz)
Birçok siyasetçi ve gazeteci/yazar televizyonlarda, gazetelerde bu ve benzeri olayların siyasileştirilmemesi gerektiğini, günün beraberlik günü olduğunu ifade ediyorlar ki ; birlik/beraberlik mesajına ben de katılıyorum. Ama bu konuyu siyasileşirmeyeceksek neyi siyasileştireceğiz ??? Konu muhalif olmak veya yandaş olmak değil ; olmamak da gerekl. Hepimiz vizyonumuz ve vicdanımızın hizmetkârı olmalıyız. Zaten bu temel konuyu aşamadığımız için bu ve benzeri üzücü olayları yaşamak ‘’KADERİMİZ’’ ??? oluyor …
Bütün mesele birkaç müteahhitin, mühendisin, yapı sahibinin tutuklanması mı? Tabii ki tutuklansınlar … Ama esas mesele ranttan beslenen siyasi yapının yıkılması ve sistemin düzeltilmesi değil mi ? Esas suçlu bu konu ile ilgili kapsamlı çalışma yaparak, dünya örneklerini inceleyerek mevzuat çıkartmayan siyasiler değil mi ?
Konunun temelinde eğitim ve denetim sorunu var… Müteahhitten, mühendise, tüketicide emlakçıya, belediye görevlisinden yapı denetim şirketi yetkilisine kadar kapsamlı bir eğitim seferberliği başlatılmalı. Ama bu eğitimlerden daha önemlisi denetim yapacak personelin eğitilmesi ve görevleri ile ihmalleri görüldüğü takdirde de cezalandırılması da sağlanmalı. Eğitim kapsamına konu ile ilgili davalara bakacak olan hakim, savcıları ve raporlar yazan bilirkişileri de dahil etmeliyiz.
Eğitim ve Denetim aslında her konuda ‘’yapıyormuş’’ gibi davrandığımız bir konu.
Bu deprem bize gösterdi ki STK’lar da çok değerli. STK’ların kurulması, örgütlenmesi, işleyişi, şeffaflığı ve denetimi ile ilgili de kafa yormalıyız. Bu STK’ların örgütlenmesi için mahallelerden okullara, askeriyeye kadar işbirliklerinin geliştirilmesi için çalışmalar yapmalıyız.
Bir başka önemli ve değerli konu da ‘’Deprem Öldürmez, Bina Öldürür’’ gerçeğini içselleştirmemiz zorunluluğudur. Bu depremde veya başka depremlerde yıkılan bina sayısı daha az olsaydı enkazda ulaşılır insan sayısı daha fazla bir başka ifadeyle can kaybı daha az olmaz mıydı ?
Mesele depremden sonra enkaz mühendisliği yapmak mı ? Yoksa koruyucu önlemler alıp sağlam binalar yaparak ‘’depremin yaşamın gerçeği’’ olduğunu görmek mi ? Birinci seçenek tercih olmamakla birlikte ne kadar başarısız olduğumuz da çok ortada…
Bu eksiklerimizin hepsini giderebiliriz… Ama önce bilinçli bir toplum, sonrasında güçlü STK’lar ve en önemlisi konuya duyarlı bir siyasi irade gerekli. Umudun yaşamın gerçeği olduğundan hareketle ; hiç zaman geçirmeden, bilim insanlarına kulak vererek bir an önce çalışmalara başlamalıyız.